Yukarıda kaydedilen
Kur'ân'ın, kendisi hakkındaki nitelemelerini, bir bütün olarak
değerlendirdiğimizde, şunları söyleyebiliriz: Kur'ân, özünde, insanlık için
rehber kitaptır. İnsanın önünü aydınlatır, ona yol gösterir, ona sağlam ölçüler
verir. Bütün bu özellikleriyle Kur'ân, tarih içindeki yürüyüşünde insanın
yardımcısı, destekçisi durumundadır. Kur'ân, fıtrî kuvvelerini, manevî ve maddî
imkanlarını kullanması için insanı, alabildiğine hür addetmiştir. İnsanın
maddi ve manevî inkişafını, tarih, toplum ve tabiat içinde ürettiği değerlerle
sağlaması konusunda ona, yol göstericilik yapmıştır. Kur'ân bu özellikleriyle,
ne değişmez bir siyasî sitem ne de değişmez bir ekonomik ve sosyal sistem
sunmuştur. Bütün bu işler, tarih içinde insanların işidir; ama Kur'ân'ın,
müntesiplerinden istediği, tarih içinde hangi siyasî, sosyal, ekonomik ve
ahlakî değer üretirlerse üretsinler bu işleri yaparken onların, Kur'ân'ın
ışığından ve yol göstericiliğinden istifade etmeleridir. Toplumları,
medeniyetleri, devletleri, eğitim ve öğretim müesseselerini, iktisadî yapı ve
sistemleri, insanlar oluşturur. İnsanlar bu yapıları oluştururken özellikle
temel ahlakî konularda Kur'ân'ın tespitlerine ve sınırlandırmalarına isterlerse
uyabilirler. Kur'ân'ın isim ve sıfatlarına baktığımızda o, kendini ne bir
ansiklopedi ne de bir anayasa ve kanunlar manzumesi olarak sunar. O, Allah'ın,
insanlar ve müminler için bir rahmeti ve bir ihsanıdır. Bu ihsandan yerinde
yararlanmasını bilmek, Kur'ân'ı sıhhatli anlamaktan ve yorumlamaktan geçer.[1]