Zikr, lügatta hatırlamak,
anmak, bir şeyi sürekli zihinde tutmak, bildirmek, haber vermek, telaffuz
etmek gibi anlamlara gelir[1].
Kur'ân'ın isimlerinden biri olan Tezkire[2] de,
aynı kökten iştikak etmiştir ve hatırlatma, birisinin dikkatini çekme, işaret
etme manalarına gelir".[3]
Kur'ân, kendini Zikr
olarak adlandırır[4]. Bazı ayetlerde
Kur'ân'dan, ez-Zikru'l-Hakîm[5] diye
bahsedilir. Yani o, hikmetli ifadelerle dolu zikirdir.
Zikr ve Tezkire adını
alan Kur'ân, tarih ve toplum içinde bir zamanlar "Evet Rabbimizsin"
diyen insana, söylediği bu sözü hatırlatır. Yani ona, sanatkârını, yaratanını
hatırlatır. İnsanoğlu zaten tabiatı gereği unutur. Etrafındaki menfî şartlar,
Allah'ın, kendisine üflediği ruhu taşıdığını unutturabilir.Yeryüzündeki
kötülükler, onun vicdanının derinliklerindeki adalet, iyilikseverlik,
hakperestlik gibi değerleri, küllendirip, perdeleyebilir. O, artık var ediliş
gayesine uygun olmayan çıkmaz sokaklara girebilir. Dolayısıyla bir ahlak
varlığı olduğunu da, giderek unutabilir. İşte bu dönemlerde Allah, ona, bütün
bunları hatırlatır. Onu, yaratılışına uygun bir hayat çizgisine çeker. Bu
manada Kur'ân'da da kaydedildiği gibi, bütün peygamberlere indirilen kitaplar,
zikirdir[6].
Kur'ân, zikirdir.
Çünkü o, önceki peygamberlerin unutulan talimlerini, yeniden hatırlatır. Önceki
insan topluluklarının başlarına gelen bedbahtlıkları ve mutlulukları hikaye
ederek hatırlatır ve muhatapların ibret nazarlarına sunar. Kur'ân'ın büyük bir bölümü bu hatırlatmanın
örnekleriyle doludur.
Kur'ân kendine zikr
diyerek, Allah'ı en güzel hatırlamanın yolunu da göstermiş olmaktadır. O da
Kur'ân'ı çok okumak ve ondan öğüt almaktır. Bu manada Kur'ân'ın ez-Zikr ismi
karşılığını bulmaktadır.[7]