Kutb-i irşad ve feyzleri

Sual: Kutb-i irşad hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP

Kutb-i irşad, kayyum-i âlemdir. Yani İslâmiyeti koruma vazifesi kutb-i irşad denilen velî zata verilir. Bu zat sayesinde islâmiyet başı boş kalmaz. İmam-i Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:

(Kutb-i ebdal) [yani Kutb-i medar] âlemde, dünyada herşeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için feyz  gelmesine vasıta olur. Kutb-i irşad ise, âlemin irşadı ve hidayeti için feyzlerin gelmesine vasıta olur. Herşeyin yaratılması, rızkların gönderilmesi, derdlerin, belâların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin afiyette olması, Kutb-i ebdalin feyzleri ile olur.

İman sahibi olmak, hidayete kavuşmak, ibâdet yapabilmek, günahlara tevbe etmek ise, Kutb-i irşadın feyzleri ile olur. Her zamanda, her asrda Kutb-i ebdalin bulunması gerekir. Hiçbir zaman, bunsuz olamaz. Çünkü âlem bununla nizam bulmaktadır. Bunlardan biri ölünce, bunun yerine başkası tayin edilir. Fakat, Kutb-i irşadın her zaman bulunması gerekmez. Öyle zamanlar olur ki, âlem imandan ve hidayetden büsbütün mahrum kalır. Resulullah "sallallahü aleyhi ve sellem", o zamanın Kutb-i irşadı idi. O zamanın Kutb-i ebdali de, Ömer "radıyallahü anh" ve Veysel-Karni "kaddesallahü teâlâ sirrehülaziz" idi.

Kutbe-i irşad ile, bütün insanlara iman ve hidayet gelmektedir. Kalbi bozuk olanlara gelen feyzler, dalalet, kötülük haline döner. Şeker hastasına verilen kiımetli gıdaların, onun kanında zehir haline dönmesine benzer. Yahut safrası bozuk olana, tatlının acı gelmesine benzer) [Mearif-i Leddünniyye 35]

Kutb-i İrşadı Üzmek

İmam-ı Rabbanî hazretleri yine buyuruyor ki:

(Kutb-i irşad, çok az bulunur. Asırlardan çok uzun zaman sonra bu cevher dünyaya gelir. Kararmış olan âlem, onun gelmesi ile aydınlanır. Onun irşadının ve hidayetinin nurları, bütün dünyaya yayılır. Herkese rüşd, hidayet, iman ve marifet onun yolu ile gelir. Herkes ondan feyz  alır. Arada o olmadan kimse bu nimete kavuşamaz. Onun hidayetinin nurları, bir okyanus, [çok kuvvetli radyo dalgaları] gibi bütün dünyayı sarmıştır. O derya, sanki buz tutmuş gibi hiç dalgalanmaz. O büyük zatı tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse, yahut O, bir kimseyi sever, onun yükselmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır. Bu yoldan, sevgisi ve ihlasına göre, o deryadan kalbi feyz alır. Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı anarsa ve bu zatı hiç düşünmezse, mesela onu tanımazsa, yine ondan feyz alır. Fakat birinci feyz daha fazla olur.

Bir kimse de, o büyük zatı inkar eder, beğenmezse, yahut o büyük zat, bu kimseye incinmiş ise, Allahü teâlâyı zikretse bile, rüşd ve hidayete kavuşamaz. Ona inanmaması veya onu incitmiş olması, feyz yolunu kapatır. O zat, bunun zararını istemese bile, hidayete kavuşamaz. Rüşd ve hidayet, var görünür ise de yoktur. Faidesi çok azdır. O zata inananlar ve sevenler, onu düşünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikretmeseler de, yalnız sevdikleri için, rüşd ve hidayet nuruna kavuşurlar.) [Müjdeci Mektublar 260]

Peygamber efendimizin, Hz. Ebu Bekrin kalbine akıttığı feyzi alabilmek kutb-i irşadı tanımak ve sevmekle mümkündür. Bu nimete kavuşan bahtiyar kimse, küfre düşmekten korunmuş olur. İslâm âlimlerinin bildirdikleri şekilde iman ve ibâdet eden kimselerin, kutb-i irşadı tanımaları nasip olur.

geri    mucize-keramet-sihr    ileri