Kur'ân'ın bir vasfı da
onun, gönüllerde olana[1] ve
müminlere Şifâ olmasıdır[2].
Kur'ân'ın, şifa bahşeden bir Kelâm olmasını nasıl anlayabiliriz? Hastalıklara
şifa verenin Allah olduğunu biliyoruz; ancak Kur'ân'ın Şifâ vasfı, onun
marazî, hastalıklı gönüllere, Allah'ın, Allah sevgisinin dışında kötü ve
anlamsız şeylerin istilasına uğramış kalplere hitap eden ve onları, içinde
bulundukları hastalıklı, illetli durumdan kurtarmayı amaçlayan yönüne işaret
edebilir.
Allah, Kur'ân'da
gönüllerin İslâm'a açılmasından, kalplerin katılaşmasından, kalplerdeki
hastalıklardan, ahlakî ve manevî hastalıklardan söz etmektedir. İşte Kur'ân bu
konularda fonksiyon icra etmektedir. Şifâ vasfıyla Kur'ân, güzellikleri, hakkı
ve hakikati görebilme kabiliyetini yitirmiş kalpleri bu olumsuz vaziyetten
kurtarmakta ve onları göklerin ve yerin Nûr'u olan Allah'a yönlendirmektedir.
Kur'ân'ın, müminlere
Şifâ oluşunu da, yer yer hayat mücadelesi içinde çok çeşitli zorluklarla
karşılaşan, bazen umutsuzluğa kapılan, bazen bedbin olan müminlere adeta
derman olabilecek ifadeleri bünyesinde taşıyor olmasıyla da izah edebiliriz.
Bu konuda özellikle savaş anlarında müminleri teselli eden ifadeleri misal olarak
verebiliriz. Nisa Sûresinin 104. ayetinde şöyle denilmektedir:
"Düşman topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin.
Siz acı çekiyorsanız şüphesiz onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı
duyuyorlar. Üstelik siz Allah'tan, onların ümit edemeyecekleri şeyleri ümit
ediyorsunuz."[3]