Arapçada anlamlı
kelimelerden oluşan bütüne, kelâm denir[1].
Kelâm kelimesi, Kur’ân'da, Allah'a izafe edilerek Kelâmullah tarzında
kullanılmaktadır[2].
Kur'ân'da el-Kavl
kelimesi de, Allah'ın sözü, vahiyle bildirilen söz anlamında kullanılmaktadır[3].
Kur'ân, kendini Hadîs olarak, yani söz olarak da vasıflandırmaktadır[4].
Zumer Sûresinin 23.ayetinde de Kur'ân, Ahsenu'l-Hadîs olarak, yani en güzel söz
olarak nitelendirilmektedir.
Kelâm, muhatapla
ilişki kurmanın sembolik yolu olan dilin kullanılması demektir. Allah'ın
insanla sözlü ilişkisi, miladî 7. asırda Arap Dili ile tecelli etmiştir. Aslında
Allah'ın nasıl konuştuğunu, insanlar bilemez.. Onun, dünyada konuşulan herhangi
bir dille konuştuğunu da söyleyemeyiz. Çünkü yeryüzünde konuşulan diller, tarih
içinde insan toplumlarının birbirleriyle anlaşabilmek için icat edip
geliştirdikleri bir olgudur. Yani dil, insanî ve tarihî bir olgudur.
Dolayısıyla Allah'ın dilinden söz edilmez; O'nun Kelâm'ından bahsedilir.
Bilindiği gibi söz ve kelâm, muhataba birşeyler söyleme iradesinin bir
sonucudur. Şu halde Allah'ın Sözü de, muhataplara birşeyler iletmek üzere
gelmiştir.
Sözler, muhatabın
üzerinde tesir icra eder[5]; onun
zihin ve rûh dünyasında izler bırakır. Özellikle sözler tam zamanında
söylenmişse, muhataptaki tesiri, daha fazla olur. Kur'ân indirilirken böyle bir
durum, söz konusu idi. Şartların icabına göre, ayetler geliyordu. Nitekim pek
çok ayetin iniş sebebi vardır. Bunlara Esbâbu'n-Nuzûl denir.
İnsanların, dinî,
ahlakî ve psikolojik ihtiyaçlarının özünde bir değişiklik olmadığı için
Allah'ın Kelâm'ı, nüzul döneminden sonraki insanların da içinde bulunduğu, durumlara
uygun düşen ifadelerle doludur. Mesela başına, tahammülü zor bir musibet gelen
bir mümin, bunun, değiştirilemez bir kader olduğunu söyleyen Hadîd Sûresinin
22 ve 23. ayetlerini “Gerek yerde ve
gerek kendi nefislerinizde başınıza gelen hiç bir musibet yoktur ki Biz onu yaratmadan
önce bir kitapta yazılmamış olsun. Bu, şüphesiz Allah'a çok kolaydır. Bunu
önceden yazmış olmamız kaybettiklerinize üzülmemeniz, Allah'ın size
verdikleriyle de şımarmamanız içindir. Allah, büyüklenip övünen hiç kimseyi
sevmez.” okuduğunda ayetlerin, sanki kendisi için indiğini zanneder.
Kur'ân'da bu konuya misâl olacak pek çok söz vardır.[6]