7. Rûh

 

Rûh, insanın, mahiyetini kavrayamadığı; fakat aksiyomatik olarak farkında olduğu bir varlıktır. Rûh denince, hayatın kaynağı akla gelir[1], canlılık akla gelir. Kur'ân'a Rûh denirken[2], onun, bakımsız, ihmal edilmiş, manevî gıdasını alamamış, porsumuş, güçsüz kalmış ruhları, yeni­den sıhhatli hayatına döndürecek bir fonksiyon icra ettiği­ni düşünmemiz isteniyor olabilir.

Kur'ân, insanların manevî ve ahlakî cephelerine sun­duğu, hayat bahşeden ilkeleri, öğütleri ve tavsiyeleriyle adeta hayat veren bir ruhtur. Nitekim Kur'ân, hayat ve­ren, canlılık veren bu özelliği ile, kısa süre içinde kabile anlayışı çerçevesinde bir hayat süren, ahlaken aşağı sevi­yelerde bulunan Arap Toplumu'ndan, büyük bir medeniye­tin mimarlarını yetiştirmiştir. Kur'ân'ın ilk muhatapları­na ve onların takipçilerine aşk, şevk ve canlılık veren, rûh veren İlahî Kelâm'dı. Çünkü o Rûh'tu. Hem de Allah'ın emrinden bir Rûh[3].

 

 



[1] Rağıb, el-Mufredat, s.205

[2] Şura 52

[3] İsra 85, Şura 52 Doç. Dr. Halis Albayrak Tefsir Usulu, Kur’an Araştırmaları, Şule Yayınları: 65.