Kibrin başlıca sebepleri şunlardır:

1- İlim, 2- İbadet, 3- Nesep, 4- Güzellik, 5- Kuvvet, 6- Servet, 7- Mevki, 8- Yakınların çokluğu.

1- İLİM: İlmi ile kibirlenmek, afetlerin en büyüğüdür. Hastalıkların en ağırı ve tedaviyi en zor kabul edeni ilmi ile kibirlenmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir.) [İ. Gazalî]

Bir şeyler bilen kimse, kendini büyük, bunları bilmeyenleri de hakir, aşağı görür. Onlardan her zaman saygı, hizmet bekler. Başkalarını aşağı gördüğü için, onların halinden endişeye düşer. Böyle kimseler ilmi arttıkça, daha çok tehlikeye düşer. Fakat tevazu ehlinin ilmi artarsa, tevazuu da artar. (Allahtan ancak âlimler korkar.) ayet-i kerimesi, tevazu ehli âlimleri bildirmektedir.

İlim silah gibidir. Düşman elinde zararı, dostun elinde faydası olur. Yani ilim, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. İlim yağmur gibidir. Yağmur, temiz olarak yağar, bitkilerin kökleri bu suyu emer, kendi vasfına çevrilir. Aynı yağmur suyu, biberi acılaştırırken, karpuzu tatlılaştırır. Temiz olan ilim de, kibirliyi azdırır, mütevazının da tevazuunu artırır.

online casino

Kabül Ahbar hazretleri "Malın azdırdığı gibi ilim de azdırabilir." buyurmuştur. Az da olsa, bir şey bilen insan cahillerin yanlışlıklarını görünce, ben onlar gibi değilim diye kendini beğenir. İlim sahibi de, ekseriya, kendini cahilden üstün görür.

Âlim, kibirden ancak iki şeyi bilip amel etmekle korunabilir.

Birincisi: Allahü teâlâ katında âlimin mesuliyetinin daha fazla olduğunu bilmesidir. Çünkü, günah olduğunu bilerek isyan eden ile, bilmiyerek o günahı işliyenin cezası elbette bir olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kıyamette bir din adamı getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?" derler. O da, "İnsanlara, günahtır, yapmayın" der, kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum" der.) [Buharî]

(Mirac gecesi ateşten makaslarla kendi dudaklarını kesen insanlar gördüm. Bunların kim olduğunu Cebrail aleyhisselama sordum."Kendilerinin yapmadıklarını "yapın" diyen vaizlerdir" dedi.) [Müslim]

(Kıyamette en şiddetli azab, ilmi kendine fayda vermiyen din adamınadır.) [Beyhekî]

(Cehennemde azab çekenlerden bazılarının yaydıkları kötü kokular, diğerlerine ateşten daha fazla azab verir. "Sen ne günah işledin ki, öyle pis koku çıkarıyorsun?" diye sorulunca, "Ben din adamı idim. Bildiklerimi yapmazdım"der.) [İ. Ahmed]

İblis, âlim idi. Fakat ilmi ile amel etmedi. Dağda kalan kimsenin yanında, çeşitli silahlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesur olsa, kendine hücum eden arslana karşı kullanmadıkça, bu silahların faydası olur mu? Elbette olmaz. Bunun gibi, din bilgilerinden yüzbin mesele öğrense, bunları kullanmadıkça, faydalarını görmez. Bir hasta, derdine en faydalı ilacı bulsa, kullanmadıkça, faydasını görmez.

Bilip de amel etmiyenler, Cuma suresi 5. ayetinde eşeğe, Araf suresi 175. ve 176. ayetlerinde ise köpeğe benzetilmiştir. Ne zaman ki, bir âlim, cahile nisbetle kendini üstün görmeye başlarsa, içinde bulunduğu bu büyük tehlikeyi düşünmelidir. Bunu düşününce, cahile göre mevkii üstün olduğu gibi, tehlikesinin de o nisbette büyük olduğunu anlar. Bu âlim, hayatı tehlikede olan hükümdar gibidir. Hükümdarı yakalayıp öldürecekleri zaman "Keşke bir hizmetçi olsaydım da bu tehlike ile karşılaşmasaydım" der. Nice âlimler var ki, kıyamette, ilmi ile kibirlenmenin cezasını görünce, Keşke cahil olsaydım diyecektir.

İşte bu tehlikeleri düşünmesi, âlimi kibirden korur.

Nefsi Aşağılamak

İkincisi: Kibrin büyük günah olduğunu, insan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymetinin o kadar yükseleceğini, kendine kıymet verenin, Allah katında kıymetinin olmayacağını bilmesidir. İlmi olduğu hâlde, kibrin zararını bilmeyene âlim demek yanlış olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahtan korkması da artar, günah işlemeye cesaret edemez.

Kendinden aşağı olanlara, fâsıklara ve facirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Bir âlim, cahili görünce, (Bu, bilmediği için günah işliyor. Ben ise bilerek günah işliyorum.) demelidir. Bir âlimi görünce, (Bu benden daha çok biliyor ve ilim ve ihlas ile amel ediyor. Ben böyle değilim.) demelidir. Kendinden yaşlısını görünce, (Bu benden daha çok ibâdet etmiştir.) demelidir. Gençleri görünce (Bunların günahı az, benim günahlarım çok.) demelidir. Kendi yaşındakini görünce, (Ben kendi günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum.) demelidir. Bir bid'at sahibini veya gayr-i müslimi görünce, (İnsanın hali son nefeste belli olur. Bu belki hidayete kavuşabilir. Acaba benim hâlim ne olacak?) demeli, bunlara kibretmemelidir.

İnsanın kendi günahlarını unutmaması ve son nefesinin nasıl olacağını düşünmesi gerekir. Ahırette kimin kimden üstün olacağı, dünyada kesin olarak bilinemez. Nice din adamı, kâfir olarak can vermiştir. Nice kâfirlere de iman ile can vermek nasip olmuştur. O hâlde, hiç kimseye Cehennemlik, kendine de Cennetlik dememelidir.

Fâsık ve bid'at sahiplerine buğzederken kibirden sakınmalıdır. Bu da kızmayı kendi için değil, bunu emreden Allahü teâlâ için yapmakla ve kızarken kendini selamette, karşısındakini helakte görmemekle olur. Mesela; bir kimse, çocuğunu, hizmetçisi ile bir yere gönderirken, çocuk kabahat işlerse, darılmasını, hatta dövmesini emreder. Bu da, çocuk kabahat yapınca, onu döver. Fakat döverken, babasının yanında kendinin çocuktan daha kıymetli olmadığını da bilmektedir. Ona kibredemez. Müminin kâfiri sevmemesi, buna benzemektedir. Allahü teâlâ müminlerin kendilerinin değil, imanlarının üstün olduğunu bildirdi. İman kimde bulunursa, o üstün olur. Sonsuz üstünlük ise, son nefeste belli olur.

Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine bir papaz gelerek der ki:

- Ya Cüneyd sen mi üstünsün ben mi?

- Bu suâlinin cevabını ancak yarın verebilirim!

Ertesi gün papaz gelip de Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin vefat etmiş olduğunu görünce, tabutunun yanına vararak der ki:

- Ya Cüneyd, bana bugün gelmemi söylemiştin.

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, tabuttan başını kaldırıp buyurur ki:

- Bir kimsenin üstünlüğü son nefeste belli olur. Ölmeden önce son nefeste imanla gidip gitmiyeceğimi bilmediğim için dünkü suâlinin cevabı bugüne kaldı. Elhamdülillah imanla öldüm. Artık senden üstün olduğumu söyleyebilirim.

2- İBADET: İbadeti sebebiyle kibirlenmek de büyük felakettir. Bunun için "Çok ibâdet edenin, kibirden kurtulması zor olur." denilmiştir.

Beni İsrailden bir fâsığın kötülüğünü duymayan kalmamıştı. Soylu bir abid de ibâdetiyle şöhret bulmuştu. Kötü kimse, bu Abidin yanından geçerken, "Gideyim, şu Abidin yanına oturayım, belki Allahü teâlâ onun hürmetine beni affeder" diye düşündü. Gidip Abidin yanına oturdu. Abid ise, üzerinde bulutun gölgelendirdiği bir zat olduğu için, üstünlüğü ile böbürlenip, "Bu fâsık, benimle niye oturuyor?" diyerek, oradan kalktı. Fâsık da çekip gitti. Fakat Abidin üzerindeki bulut, fâsıkla beraber gitti. Allahü teâlâ zamanın Peygamberine (Allah insanların niyetlerine göre muamele eder. Fâsıkın yaptıklarını iyi niyetinden dolayı affettim. Abidin yaptıklarını da kibri sebebiyle yok ettim.) diye vahyetti.

Abidin, imanlı fâsıklı hakir, yani aşağı görmesi felaketine sebep oldu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Müslümanı hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim]

(Kendini beğenen helak olur.) [Buharî]

3- NESEP: Asil bir aileye mensup olan, kendi gibi soylu olmayanı hakir görür. Bir gün iki kişi Peygamber efendimizin huzurunda birbirine üstünlük taslıyarak biri, "Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen kimsin?" dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselam buyurdu ki: (Musa aleyhisselamın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı. Hatta biri ecdadını 9 batın geriye doğru saydı. Allahü teâlâ, Hz. Musaya şöyle vahyetti: "Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir. Kendi de onuncusudur.") [İ. Ahmed]

Babaları ile, dedeleri ile övünmek, cahillik ve ahmaklıktır. Kabil, Âdem aleyhisselamın oğlu idi. Yam da, Hz.Nuhun oğlu idi. Babalarının Peygamber olması, bunları küfürden kurtarmadı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Atalarınız ile övünmeyi terkedin) [Ebu Dâvud]

(Bir kimsenin kendi kötü ise, ahırette nesebenin [soy-sopunun] üstünlüğü ona fayda vermez.) [Taberânî]

4- GÜZELLİK: Bu daha çok kadınlarda görülür. Başkalarını ayıplamaya, küçük düşürmeye ve gıybete vesile olur. Hâlbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, er-geç gider. Geçici olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır. Kibredenin güzelliği, gübrelikte biten gül gibidir.

5- KUVVET: Kuvveti ile zayıflara üstünlük sağlar. Gücü, kuvveti ile kibretmek de, cahilliktir. Çünkü hayvanların kuvvetleri, insanlardan kat kat fazladır. Bir insan fil kadar kuvvetli olamaz. Kaplan gibi koşamaz. Kuş gibi uçamaz. Gece kedi gibi göremez. Hayvanlar, bir bakımdan insandan üstündür. Hiç kimse, hep kuvvetli kalacağını, hastalığa, tehlikeye, kazaya uğramıyacağını iddia edemez. Böyle geçici olan ve hayvanlarda da bulunan üstünlüklerle kibirlenmek elbette uygun olmaz.

6- SERVET: Bu daha çok zenginlerde görülür. Hâlbuki mal sahibi olmak, çok zengin olmak da üstün olmayı gerektirmez. Karunun çok malı vardı. Malı ile beraber kahrolup gitti. Geçici olarak sahib olunan servet ile, mal ile kibirlenmek, çok çirkindir. Çünkü varlığı ile kibrettiği malı telef olur, evi yıkılır da kendi açıkta kalır.

7- MEVKİ: Gelip geçici olan makam, mevki de üstünlük sebebi değildir. Bir çok krallar, derebeyler, Firavunlar mevki sahibiydi. Hepsi gitti. Ancak iyilerin iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir. Kötü birinin mevki, makamı ile övünmesi neye yarar?

Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri büyük bir kalabalıkla Hz. Ömeri karşıladı. Hz. Ömer kölesi ile nöbetleşe deveye bindiğinden, Halife devesinden indi. Yerine kölesi bindi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp deredeki sudan geçti. Bunu gören kumandan dedi ki:

- Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebiliriz?

Hz. Ömer buyurdu ki:

- Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allahü teâlâ, bizleri müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelil eder, herşeyden aşağı eder.

8- YAKINLARIN ÇOKLUĞU: Bazısı, evladının, akrabasının, tanıdıklarının çokluğu ile üstünlük taslar. Bir kimsenin kendi iyi değilse, bütün dünya onun akrabası olsa ne çıkar? Bunların hiç biri mutlak üstünlük değildir.

Kibre çok benziyen, ayırt edilmesi çok zor olan bir hastalık daha vardır. Bunun adı da ucbdur. Kibir, kendini başkasından üstün göstermek, ucb ise, kendini başkasından üstün bilmektir. Hiç kimsenin bulunmadığı yerde insan ucb sahibi olabilir, fakat kibirli olamaz. Çünkü insan, kimse olmasa da kendini ve işini beğenebilir. Fakat kimse olmadığı için kendini büyük gösteremez, kibirlenemez. (Üç şey insanı felakete götürür: Hasislik,nefse uymak, ucublu olmak) [Beyhekî]

Ucb, yaptığı iyi işler sebebiyle kendini beğenmektir. İnsan, kendini beğenince, başkalarından üstün görebilir. Bu da kibirdir. Ucbdan kibir doğar.

 Bir kimsenin ucub sahibi olup olmadığı, şu alametlerden belli olur: Ucublu kimse,

1- Kibirli olur. 2- Günahlarını unutur. 3- Allahü teâlânın azabını unutur. 4- Büyüklerden istifade edemez, âlimlerin sohbetinden mahrum kalır. 5- Kimseyle meşveret etmez, danışmaz.

Kibirden kurtulmak için tevazu sahibi olmaya, ucbdan kurtulmak için de minnet ehli olmaya çalışmalıdır! Diyelim ki bir kimsenin hitabeti güzeldir. Bundan dolayı kendini beğenir, yani ucbeder. Minnet, nimete kendi eliyle değil, Allahü teâlânın lütfu ile kavuştuğunu düşünmektir. Hitabet güzelliğinin cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu düşünen, kendini beğenemez.

Kibir, en büyük günahlardan biridir. İnsanı kibre düşüren ucbdur. Ucb ise, ilim, ibâdet, yakınlarının, çokluğu gibi sebeple kendini beğenmektir. Bunların Allahü teâlânın lütfu olduğunu bilen, ucba düşmez, dolayısıyla kibretmez.

geri    islamahlakı    ileri