NAFAKA

İnfak edilen şey, azık, yiyecek, ev reisinin sağlamak zorunda olduğu yiyecek, giyecek, mesken ve benzeri şeyler. "Nafaka" kökünden infâk; hayır yolunda mal sarfetmek demektir. Nafakanın çoğulu "nafakât"tır. Bir terim olarak yiyecek, giyecek ve meskenden kişiye yetecek miktarı ifade eder.

Nafaka genel olarak ikiye ayrılır: 1. Kişinin kendisine gerekli olan nafaka. Bu, başkasına vereceği nafakadan önde gelir. Çünkü Hz. Peygamber; "Önce kendi nefsine, sonra nafakası sana gerekli olan kimselere tasadduk et" buyurmuştur (Müslim, Zekât, 95, 97, 106; Ebû Dâvud, Zekât, 39, 40; Ahmed b. Hanbel, II, 94).

2. Kişinin başkalarına vermesi gereken nafaka. Bu çeşit nafakanın üç sebebi vardır. Evlilik, hısımlık ve mülkiyet bağı.

Islâm'da aile reisi olarak kadının ve çocukların geçimini sağlamak görevi erkeğe verilmiştir. Ayrıca, anne, baba, kardeşler ve diğer hısımlar bakıma muhtaç duruma düşünce, "geçimi sağlama yükümlülüğü" onları da kapsamına alır. Hattâ Islâm'da mâlik veya zilyed olunan hayvanların bile yedirilip içirilmesi görevi aile reisinindir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, IV, 40). Hayvanın açlık veya susuzluk nedeniyle ölümüne sebep olmak sorumluluğu gerektirir. Nitekim Allah'ın Rasûlü bir kedinin ölümüne sebep olan bir kadın için şöyle buyurmuştur: "Açlıktan ölünceye kadar hapsettiği bir kedi için bir kadın azap olundu. Ona kendisi yedirmediği gibi, toprak haşaratın yiyebilmesi için serbest de bırakmadı" (Buhârî, Enbiyâ, 54; Şirb, 9; Müslim, Selâm, 151, 152; Birr, 133, 134; Küsûf, 9; Nesâî, Küsûf, 14, 20; Ahmed b. Hanbel, II, 159, 188, 286, 424).

Hayvana gücünün yetmeyeceği yükün taşıtılması haramdır. Köleye de böyle yük yükletilemez. Mâlik, hayvana infaktan kaçınırsa, çoğunluğa göre kazâen ve diyâneten buna zorlanır. Hanefilere göre ise buna kaza yoluyla zorlanamaz (el-Kâsânî, â.g.e., IV, 40; eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb, II,168 vd.; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-Islâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, VII, 763, 764).

Insanlardan nafaka hakkı sahipleri sırasıyla şöyledir:


 

NAZARLIK VE MUSKA :

Peygamberimiz (s.a.s.): "Allah hiçbir dert göndermemiş ki, dermanını da göndermesin" (Müslim, selâm 69; Buhârî, tib 1; Ebû Dâvûd, tib 1,11; Ibn Mâce, tib 1, Tirmizî, tib 2; Müsned NI/156.)buyurmuş ve hastaların tedavi edilmesini istemiştir. Yani hastanın doktor ve ilâç aracılığıyla şifâ araması, ama doktoru ve ilâci, etkisinin kaynağı değil, sebebi olarak görmesi. esas şifânın Allah'tan olduğunu bilmesi, Peygamberimizin emridir. Yine Peygamberimiz ilâcın, neşterle ameliyatta, bal şerbetinde ve dağlamada bulunduğunu bildirmiş(Buhârî, tib 3, 4,15; Ibn Mâce tib 23; Müslim, selâm 71; Müsned I/245, NI/19, 343.), hiçbir hastaya nazarlık yada muska tavsiye etmemiştir. Çünkü bu tür işlerin özellikle cahiller tarafından yapılması, çoğu zaman Allah'a şirk, yani ortak koşma anlamı taşır: Nitekim Rasûlüllah Efendimiz: "Nazarlık(Temime) takan şirk koşmustur" buyurur. ("Allah kendisine ortak tanınmasını bağışlamaz, bunun dışındakileri diledigi kimseler için bağışlar" Nisâ (4) 48.) Gerçi bu tesirin ondan görülmesi halindedir. Çünkü nazarlık, hamail, ya da muska takanlar, kötülüklere karşı onların etkili olabileceğini sanırlar,işte bu şirktir. Halbuki, Allah'ın hiç affetmeyeceği tek günah kendisine şirk koşulmasıdır. (Hakim IV/216. )Peygamberimiz bu tür bir korunmayı tavsiye etmediği gibi, yapanlara da şiddetle karşı çıkmıştır. Bunlar gibi, çeşitli tılsımlı sözlerle okuyup efsun yapmalar da batıldır ve şirktir. Peygamberimiz onları da yasaklamıştır. Kendisine bîat eden, yani her konuda önderliğini kabul eden on kişinin bîatını kabul etmiş, birininkini etmemiştir. Sebebi sorulduğunda: "Onun pazusunda muska var!" buyurmuş, bunun üzerine adam muskayı kesip atınca Efendimiz, onun bîatını da kabul etmiş ve: "Bunu takan şirk yapmıştır" demiştir. (Müsned IV/156. )Bir başka hadîslerinde "Kim birşey takarsa ona havale edilir" (Müsned IV/311.) buyurulmuştur. Ancak yazılıp üzerine asılan şey öyle tılsımlı ve şifreli şeyler olmayıp. Kur'ân'dan bazı âyetler, ya da meşrû bazı duâlar olursa bunun câiz olacağını söyleyenler vardır. (bk. Müslim, selâm 65; Ebû Dâvûd, tib 18; Davudoğlu IX/605 ) Bahçelere tarlalara ve binaların üzerine asılan kemik ve kafatasları da haramdır. Çünkü onların gözdeğmesine engel olacağına inanılır(Ibn Âbidin VI/363.). Allah'tan başkasına etki gücü veren bu tür bir inanış şirktir. Ancak onu görenin, gözdeğmesini hatırlayarak, "subhânallah", "mâşâallah, lâ havle.." demesi için asılmışsa, sakıncası yoktur, diyenler de vardır. Çünkü göz değmesi haktır. (agk. "Eğer kaderi bozabilecek bir şey olsaydı göz değmesi olurdu." Ahmed.) Gerçi gözdeğmesi ve sihirin tesiri gerçektir. Ancak bunlardan korunma çâreleri nazarlıklar ve muskalar değildir. Tıbbın ilâç bulamadığı konularda Efendimizin sünnetine uyarak, Kur'ân ayetleri okunur ve anlamını bildiği duâlarla Allah'tan şifâ istenir. Peygamberimiz (s.a.s.) gözdeğmesi için rukye (okuyarak tedavi) yapılabileceğini haber vermiştir. (Buhârî, tib 1 ; Müslim, iman 374; Ebû Dâvûd, tib 17-18; Tirmizî, tib 15.)Gözdeğmemesi için de, hoşa giden birşey görüldüğünde: "Mâşâallah, Lâ-havle velâ kuvvete illâ billâh" (her şey Allah'ın dilemesiyledir. Her türlü güç ve kuvvet Allah'tandır) denmesini emretmiştir. (el-Hindî, Kenz VI/746 (17670). Aynı yerde konuyla ilgili benzer hadisler de vardır; Ayrıca bk. Mûnavî, Feyz V/429; VI/130.)Çeşitli hastalıklar için Peygamberimiz'den nakledilen birçok duâ vardır. Kişi biliyorsa onlarla, bilmiyorsa kendi sözleriyle Allah'tan şifâ istemelidir.

"Rukye (ayet ve dua okuyarak tedavi); özellikle gözdeğmesi, zehirli hayvan sokması ve kandan ötürü yapılır. (Feyzu'l-Kadîr VI/426, Müslîm'den). "Gözdeğmesine rukye için Allah'ın kitabında sekizayet vardır: Fatiha (nın yedi ayefi) ve Ayetü'l-kürsî (feyzu'l-Kadîr IV/457. Hadis zayıttır). "Hazreti Peygamber gözdeğmesine rukye yapmamızı emrederdi." (Müslîm "Hz. Aişe: Rasûlullah bana rukye yapmamı emrederdi" (Feyzu'l-Kadîr. V/197). Rasûlüllah (s.a.), "Cin ve insan gözünden Allah'a sığınırım" diye dua ederdi. Muavizeteyn (Felak ve Nâs sûreleri) indirilince onlarla istiâze eder oldu, diğerlerini bıraktı. (Feyzu'l-Kadîr V/202, Tirmizî'den).

Sihirden korunmanın yolu ise güçlü bir imana sahip olmak ve Allah dilemedikçe hiçbir zararın gelmeyeceğine kesinkes inanmaktır. Buna rağmen gelirse, bunun için de yine Allah'a sarılmalıdır.

Bu konularda özellikle kadınlar çok duygusal ve çoğunluğu çok cahil oldukları için, her söylenene inanmakta, böylece hem paralarını düzenbazlara kaptırmakta. hem de imanlarından olmaktadırlar. Çeşitli mezarlara türbelere ve yatırlara adaklarda bulunmak, mum yakmak ve purçuk vs. asmak gibi şeyler ise, bu kötülüğün daha ileri derecesidir. Bu zavallı cahiller, böyle yapmakla dertlerine dert katmaktan başka birşey yapmış olmazlar. Işin daha ilginç yanı; bu tür batıl inançlara sahip olup, evine arabasına, saçının tokasına bebeğin omuzuna vs. nazarlık takan insanlar, inançları ve dinleri çok zayıf olan insanlar ve özellikle sosyete kesimidir. Bu da bize sağlam inançla ruhu beslememenin. insanı nasıl gülünçlüklere götüreceğini gösterir.

"Ibn Âbidin" diye bilinen kitapta: "Efsunlamak, nazarlıklar ve muska takmak şirktir" (Ebû Dâvûd, tib 29: Ibn Mâce, tib 39.) hadîs-i şerîfini verdikten sonra : Burada ki muska (tivele), karı koca arasında sevgi ve muhabbet olsun diye yapılan uygulamalardır, denilir. (Ibn Âbidîn VI/364.)


NİKAH MERASİMİNİ TERTİP ETMEK MAKSADIYLE DÜĞÜN SALONU KİRALAYARAK DOST VE AKRABALARI TOPLAYIP ŞENLİK YAPMAK CAİZ MİDİR?

Nikah merasimi tertip etmek maksadıyla bir araya gelip şenlik etmekte beis yoktur. Hatta nikahı şenlik ile ilan etmek sünnettir. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Nikahı ilan edip def çalınız" (Zevacır). Ancak erkek ile kadınların ayrı ayrı yerlerde olmaları gerekir. Bir yerde toplanıp şenlik etmek büyük bir vebaldır. Bu ise meydan veren kimse de büyük günaha girmiş olur.


NIKÂH SÖZÜ (VÂ'Dİ)

Iki veli, kendi aralarında, çocuklarımıza evlendirelim, diye sözleştiklerinde bu söz geçerli midir?

Söz verme, vaadleşme (muvada'a) ayrı bir şey, evlendirme akdi ayrı bir şeydir. Velinin, küçük çocuğunu ona sormadan evlendirme yetkisi vardır. Böyle küçük bir çocuğu evlendiren veli, eğer çocuğun Babası, ya da dedesi ise, artık o çocuğun büyüyünce o nikâhı kabul etmemesi kısaca muhayyerliği de söz konusu değildir. Evlendirenler başkaları ise, çocuklar büyüyünce muhayyer olurlar, istemezlerse bu evliliği kabul etmezler. (Mavsilî NI/134)

Ama dediğimiz gibi, söz vermek, evlendirmek, demek değildir. Nikâhın kendisine has şartları ve söz kalıpları vardır. "Kızımı oğluna vereceğim... Tamam, ben de alacağım" demek nikâh değil, vaadleşmedir. Sözünden dönmek her ne kadar çirkin bir davranış ise de, hukuken bu bağlayıcı değildir. Yani o zaman öyle demiştim ama, şu anda o fikrimden caydım, derse, hiçbirşey gerekmez ve o ana kadar da çocuklar nikâhlı olmuş olmazlar. Ancak özellikle günümüz şartlarında bu kabil bir davranış, Islâmca övülecek ve hoş görülecek bir davranış olmaz. Evlenme yaşının beklenmesi ve tarafların rızalarının alınması tavsiye olunur. Aksi halde büyük mağduriyetler söz konusu olabilir.


NIKÂH TAZELEMEK

Bazı camilerde hocaefendiler nikâh tazeleme duası okuyorlar. Bunun bid'at olduğunu okumuştum. O zaman nikâh tazeleme işi nasıl yapılabilecektir? Ya da nikâh tazelemek gerekli midir?

Şer'î nikâh; şartları şeriat tarafından belirlenmiş, şekli çizilmiş ve karı ile kocayı birbirine bağlayan itibari bir bağdır. Pamuk ipliği gibi bir şey değildir. Üzerinden zaman geçmekle yıpranacak şekilde bir yerlere sürtünüyor da değildir. Bu yüzden "talâkı" yani boşanmayı ifade eden bir sözle, bir "irade beyanı" ile koparılmadıkça eskimez ve "yenilenme"sine gerek olmaz. Camilerdeki "nikâh tazeleme" ifadelerine bakılırsa zaten sakat ve yapmacık olduğu görülür. 1. Önce "yenileme=tecdîd" ifadesi kullanılıyor. Halbuki, nikâh eskiyen, tamir görebilen birşey değildir. Ya vardır veya yoktur. Varsa yenilenmez. Yoksa da şartları mevcutsa kıyılır, kesilir, kısaca nikah eskimez. Bu durumda da bir kadın bir erkeğe aralıksız en fazla üç defa nikâhlanabilir. Oysa sözünü ettiğiniz işlem, bazı camilerde her hafta tekrarlanır. 2. Nikâhın en önemli şartı, tarafların karşılıklı rızalarıdır. Halbuki, camilerdeki, nikâh yenileme işlemlerinde kadına hiçbir şey sorulmamaktadır. 3. Kalıp haline gelmiş o sözlerde "ürîdü" yani "istiyorum" ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifade, kabul ettim,yaptım anlamına gelmez. Arzu ediyorum, demek olur. Bu da akid gerçekleştirmez. 4. "Ürîdü en üceddile'l, îmane ve nikâha bi-kavl'i lâilâhe illellah..." denmektedir. Yani nikâhımı "lâilahe illallah"sözü ile yenilemeyi arzu ediyorum, demektir. Oysa nikâh "lâilâhe illellah" sözü ile yenilenmez.

Sonuç olarak bu tür bir uygulamanın, Islâmî olmadığı ve bir "şer'î fiil"i (Nikâhın "şer'î bir fiil" olduğu konusunda bk. Şeyh Ahmed Molla Ciyûn, Nûru'I-envâr I/100) ilgilendirdiği için bid'at olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ancak bu meseleye başka açılardan da bakılabilir.


NİKÂH, SÜT, NAFAKA V.S. ILE ALÂKALI HÜKÜMLER

Başkası ile yaptığı zinadan hamile kalan kadını doğumdan önce, bir diğer kişinin nikâhlaması caizdir. Ancak doğumdan hemen sonra cinsel ilişki de bulunması caiz değildir.

Şahidler huzurunda mehir belirlemeksizin veya belirlenerek meselâ; Ahmet Efendi, Mehmet Efendiye, "Küçük kızım Zeyneb'i küçük oğlunuz Mustafa'ya verdim" dese oda "Aldım" dese nikâh gerçekleşmiş olur.

Zina ile kendinden hamile kalan kadını, doğum yapmadan önce nikâhlamak ve onunla cinsel ilişkide bulunmak caizdir.

Şer'an muteber olan ikrâh(baskı) ile nikah sahih olur. (Imam-ı Şafi'ye göre sahih değildir) Ancak karı ile koca olacak olanların denk olması gereklidır.

Evlendiği kadın evlendiği tarihten itibaren dört aydan -velev bir gün eksik dahi olsa- kısa bir müddet içerisinde uzuvları belli olmuş ölü bir çocuk dünyaya getirse nikâh fasid olur. Dört ay ve sonrasında dünyaya getirse nikah caiz, çocuğun nesebi de sabit olmuş olur.

Başkasına olan borcundan dolayı hapsedilen kadının hapis süresince nafakası kocası üzerine gerekli olmaz.

Kocası başka bir memlekette olan kadına, adil (sözüne özüne güvenilir) bir kişi gelip "Kocanız vefat etti" dese, kendisi de inanıp iddet, bekledikten sonra başkası ile evlenebilir.

Kocası diğer bir memlekette olan kadına güvenilir bir kişi "Kocan seni boşadı" dese, iddet bekleyip evlenmesinde bir sakınca yoktur.

Kocası olduğunu bilmeyerek evlenen ve kendisiyle cinsel ilişkide bulunulan bir kadının gerçek kocasının daha sonra belli olmasıyla ilk kocası ile araları ayrılsa, iddet beklemesi gerekli olur.

Esir olan kişinin karısı başkası ile evlendikten sonra, esir olan koca gelse karısını geri alabilir.

"Kocam vefat etti" diye başkası ile evlenip çocuk sahibi olan kadının, ilk kocası daha sonra ortaya çıksa nikâh yenilemeksizin iddet bitiminde karısı ile izdivaç muamelesinde bulunabilir.

Kadın ölen yakınları veya kocasına matem tutmak için aylarca siyah elbise giyemez. Kocası için sadece üç gün siyah elbiseyle matem tutabilir.

Kadının kocası bir diğer memlekete gidip bir başka kişi "Falan kişi karısını boşamaya beni vekil etti" dese ve kadını boşasa, kadın da başka birisiyle evlendikten sonra kocası gelse vekâleti inkâr edip, gerçekte de vekâlet sabit olmassa koca karısını geri alabilir.

Koca karısını boşamak üzere, birini vekil tayin ettiğine dair vesika verip o da kabul edip kadını boşasa, iddet bekledikten sonra kadın başkası ile evlenebilir.

Babanın, cinsel ilişki ve halvetten (beraber yalnızca kalmadan) önce boşadığı kadın oğluna haramdır.

Kocasının evinden haksız ve izinsiz olarak çıkıp başka bir mahalde sakın olan kadının nafakası kocası üzerine gerekli değildir.

Cinsel ilişki ve halvetten önce boşanan kadının iddet beklemesi gerekli değildir.

Sahih nikâhla evlenip cinsel ilişkiden önce karı veya kocadan birisi ölecek olsa biri diğerine varis (mirasçı) olabilir.

Mehr-i Muacceli (Peşin mehir) ödenen kadın kendini kocasına teslim etmese naiize olur. Kocası zorla kendisiyle cinsel ilişkide bulunabilir. (Naşize: Kocasının evinden izinsiz çıkıp kendisini haksız yere kocasına yasaklayan kadındır.)

Bakire olmak üzere evlenilen kadın dul çıksa nikâh sahih olur.

Bâlig olan kıza nikâh haberi ulaşsa önce feshedip, (nikâhı geçersiz kalıp) sonra kabul etse yeni bir akde ihtiyaç vardır.

Müslüman kadının, müslüman olmayan erkekle evlenmesi caiz değildir.(Komuniste kız verilmez)

Mût'a nikahı bâtıldır. (Mût'a Nikahı: Belli bir para karşılığında, kadını geçici süre için nikahlamaktır. Bu çeşit evlenme tamamen hükümsüz olduğu için karı kocalık sabit olmayacağından sair hükümler de konu olmaz. Miras, boşama v.s... gibi.)

Kadının yaş, soy, mal, şeref, makam yönünden kocasından aşağı seviyede bulunması, edep, iffet, güzellik açısından ise daha yüksek olması adab-ı muaseret ve terbiye bakımından daha güzeldir.

Bakire veya dul kadını nikahlamak isteyen erkeğin bu kadınların yüz ve ellerine bakması caizdir.

Hünsa-i müşkile kadın hükmündedir. (Hünsa-i Müşkile: Kendisinde hem kadın hem de erkeklik uzvu bulunup birinin işi diğerine galip gelemediğinden durumu müşkil olan kişidir.)

Dokuz yaş ve yukarısında bulunan kız da şehvet olduğu konusunda alimlerin ittifakı vardır.

Erkek, camdan veya kadın su içinde iken veya gayet ince tülbentli iken, erkeklik uzvu hareket edecek şekilde şehvetle bu kadına bakarsa hürmet-i musahere gerekir. (Aynadan tesadüfen görürse gerekmez.)

Müslüman erkeğin dinsiz kadınla evlenmesi haramdır.

Şeriatın cevaz (izin) verdiği işlerde, kadın kocasına itaat edecektir.(Kocanın"Bugün dışarıya çıkma!' demesi gibi) Cevaz vermediği konularda ise itaata mecbur değildir, muhalefetten mesul olmaz.

Kadınların evlerinde oturup ev işleriyle uğraşmaları ibadettir. Bundan dolayı salih(iyi) kocanın, karısına farzların üzerinde ibadet emretmeye hakkıyoktur.

Koca cinsel ilişkide bulunmak istediği zaman kadın kocasının bu isteğine karşı çıkamaz. Eğer bir mazereti varsa kocasına söylemeye mecburdur.

Koca, karısının yakınlarıyla görüşmesine izin verebilir. Fakat kendi evinde gecelemelerine izin vermez ise zorlanılamaz.

Kadının yakınları uzak memlekette olup gidip gelmek zor olursa, koca karısını yılda bir kere onlarla görüştürmeye mecburdur.

Kadının diğer bir kadının karnına şehvetle bakması caiz değildir.

Saliha olan kadınların çarsaflarını çıkararak veya başlarını açarak kötü kadınlara görülmeleri caiz değildir. (Çünkü yabancı erkeklere onlardan bahsedebilirler)

Erkeğin. yabancı kadının yüzüne şehvetsiz bakması haram değildir. Fakat mekruhtur. (Fetevay-i Hindiyye)

Kadının tenasül uzvunun içindeki bir yaradan veya tahammülü mümkün olmayan bir ağrıdan dolayı ölümünden korkulur, tedavi edecek bir kadın da bulunmazsa, erkek doktor yarayı veya ağrının olduğu yeri görebilecek kadar gözünü açması caizdir. (Gözünü kapayabildiği kadar kapamaya çalışacaktır)

Fitne ortamında genç kızın yüzünü açmasına engel olunur. (Mahkeme v.s. yûzün açılmasının mecbûrî olduğu yerler müstesna).

Kadının vücudunda iken bakılması caiz olmayan şeylerin vücuddan ayrıldıktan sonra da onlara bakılması caiz değildir. (Kesip attığı ayak tırnaklarına, başının saçlarına ve pis kıllarına bakmak gibi) (El-Hediyyetü'1-Abiyye)

Şehvetle, kadının giydiği çarşafa bakmak haramdır. Şehvetsiz olursa bir sakınca yoktur. Hatta, vücudunu belli etmeyecek şekilde, üzerini örten elbisesine bakmanın hükmü de aynıdır. (El-Hediyyetü'l Abiyye)

Zaaf derecesinde de deli olan kişiye velisi bir kadını nikahlasa nikah gerçekleşmiş olur.

Şehvet ile dokunulan ve öpülen kadının usulü (kendi üstündeki yakını olan kadınlar) ve furûrü (kendi aşağısindaki yakını olan kadınlar) öpen kimseye haram olur.

Bâlig olan kız nikâh akdine vakıf olup kabul etse, bilâhere kabul ettiğine pişman olsa akdi feshedemez.

Koca, karısının kız kardeşine (baldızına) şehvetle dokunsa karısı kendisine haram olmaz.

Karısının annesine (kaynanasına) kasden olmayıp, şehvetsiz olarak erkeklik aletini gösteren kocaya karısı haram olmaz.

Kişi yabancı bir kadının herhangi bir uzvuna elbisesi üzerinden dokunacak olursa; Eğer elbise kalın olup uzvun sıcaklığını hissetmese hürmet-i musahere gerçekleşmiş olmaz.( Hürmet-i Musahere: Akrabalık sebebiyle meydana gelen haramlıkdır ki nikâhın sahih olmasına engeldir.)

Koca, karısının kızının, şehvet çağındaki kızına şehvetle dokunsa karısı kendisine haram olur.

Kadın, damadına şehvetle dokunsa veya onu öpse ancak boşalmasa (yani menisi gelmese) kızı damadına haram olur.

Kadın, "Kocamın Babası (kaynata) bana şehvetle dokundu" derse, kocası tasdik etmediği sürece kocasıyla nikahı devam eder.

Koca, karısından olan oğlunun şehvetli kızına şehvetle dokunsa karısı kendisine haram olur.

Koca kayın validesinin tenasül uzvunun içine şehvetle bakıp kendinden meni gelmese karısı kendisine haram olur.

Baliğ olan kız şahidler huzurunda birisiyle evlendikten sonra akdi feshedemez (geçersiz kılamaz.)

"Şehvetle dokundu" davasına bir adam iki kadın şahidlik etseler hürmet-i müsahere gerçekleşir.

Kadın, tayın ettiği kimseden başkasına vekilinin kendisini nikâhladığını duyup red etse, bu nikâh bâtıl (hükümsüz) olur.

Kadın kendisine namzet olan erkekten başkası ile evlenebilir.

Kadın dengi olmayan bir erkekle evlense, akraba tarafından velisi olan kişinin bu konuya dair itiraz hakkıyoktur.

Baliğ olan kız birisiyle evlendikten sonra bir diğer kişiyle de evlense ikinci akid sahih değildir.

Sekizyaşında olan bir kızın "Baliğ oldum" şeklindeki ikrarı muteber değildir.

Büyüklük çağında bulunan bir kadın vekili, velisi olmayan bir sahis tarafından evlendirilip mehr-i muaccel (peşin mehir) olarak gönderilen eşyayı kabul etse nikâhı kabul etmiş olur.

Fasid olan şartla kıyılmış olan nikâh bâtıl (hükümsüz) olmaz.

Kâfir olan karı ve koca Islam'la şereflenseler (müslüman olsalar) nikâhın yenilenmesi gerekli değildir.

Şafii mezhebinde olan bir babanın küçük kızını velisi dengi olan Hanefi mezhebinden bir kişiyle evlendirse bu akit sahih olur.

Hanımı müslüman olan kâfir kocaya Islâm teklif olundukda kabul etmese aralarındaki nikâh kaldırılır.

Cinsel ilişki ve halvette (beraber yalnız kalma) bulunmadan önce ölen kocanın hanımı tam mehir alır.

Evli ve hamile olan kadının birinci kocası bilahere ortaya çıkıp, karısını ikinci kocasından ayırsa, kadın doğum yapmadan önce onunla cinsel ilişkide bulunamaz..

Hiristiyan olan bir kadının müslüman olan kocası vefat ettikten sonra, iddet bekleyip başka bir zimmî (Islâm devletindeki yahudi veya hiristiyan) ile evlenmesi caizdir.

Kadın, küçük kızını dengi olmayan birisiyle evlendirse bu nikâh sahih değildir.

Bir kişi kızını evlenmeye namzed gösterip vasîsine (vasiyette bulunduğu kimseye) de kızını evlendirmeyi emretse kızın izni olmaksızın vasî kızı evlendiremez.

Fasid veya bâtıl bir nikâhla evlenen karı-kocadan birisi vefat etse biri diğerine varis olamaz.

Kız "Evliliğe namzettir" deyip, nikâha zorlanamaz.

Koca, karısının emzirdiği kızla cinsel ilişkide bulunsa karısı kendisine haram olur.

Karısının şehvet çağındaki kızı geceleyin korkup kocanındöşeğine girmekle kocanıntenasül uzvu hareketlenir, bazı uzuvları kızın bazı uzuvlarına arada bir engel olmaksızın şehvetle dokunursa, karı kocaya haram olur.

Koca, karısının döşeği zannederek kızının döşeğine girip bedeni bedenine dokunmadan dönüp gitse bu durumda hanımı kendisine haram olmaz.

Babası müslüman olmayan müslüman erkek, Babası müslüman olan kıza denk olmaz.

Koca Islâm'i kabul edip, kadın kabul etmese nikâh devam eder.

Kasden olmayıp, şehvetsiz olarak ayağı kayın validesinin ayağına dokunan kocanın hanımı kendisine haram olmaz.

Kocanın, hanımı ile kayınvalidesinin kız kardeşinin her ikisini nikâhı altına alması çaiz değildir.

Koca, sekizyaşında olan küçük kızını, hanımı zannederek geceleyin şehvetle öpse veya ona dokunsa hanımı kendisine haram olmaz.

Baba, saliha olan küçük kızını dengi olmadığını bilmeden evlendirip, bilâhere duruma vakıf olsa bu nikâhı feshettirebilir.

Bir erkek, kadının bir uzvuna, şehvetle dokunacak olsa, bu kadın, dokunanın oğluna haram olur. Fakat kadının kızı helâldir.

Bulûg çağındaki bakire bir kızı velisi nikâhda cebredemez(zorlayamaz). Nikâh kızın iznine dayalıdır.

Koca, nesebi belli olan karısı için "Kızımdır" dese, karı kocasına haram olmaz.

Bulûg çağındaki kızın huzurunda Babası onu başka birisine nikâhlayıp o da sussa nikâh gerçekleşmiş olur.

Karısının başka kocasının bir diğer karısından olan kızını nikâhlamak caizdir.

Küçük kızın evliliğine velilik konusunda büyükbaba ve anne -baba aynı öz kardeşleri bulunsa, büyükbaba kıza velilik yapar.

Süt kız kardeşinin neseben olan annesiyle evlenmek caizdir.

Annesinin süt kız kardeşiyle evlenmek caiz değildir.

Babasının zina etmiş olduğu kadının kocasından olan kızıyla evlenmek caizdir.

Karısını boşayıp iddeti bittikten sonra karısının kız kardeşini nikâhlamak caizdir.

Kocasının ağzından küfür kelimesi çıkıp bain olarak boşanan bir kadını koca imanını yeniledikten sonra evlenmeye zorlayamaz. (Bain gosama: Iki (Beynunet-i Sugra), veya üç boşama (Beynunet-i Kübra) ile meydana gelen boşama şeklidir.)

Yas bakımından küçük olan karısına "Anamdir" dese kadın kocasına haram olmaz.

Hanımı vefat edince, hanımının üvey annesi ile evlenmek caiz olur.

Karısının ağzından küfür kelimesi çıkıp bain olarak boşandığı zaman, kadına tecdid-i iman (iman yenilemesi) yaptırılır ve nikaha da zorlanılır.

Kadının nikâhında mehir hiç bahsedilmese veya mehre karşı çıkılsa nikâh sahih olur.

Hanımı vefat eden koca bir kaç gün geçtikten sonra, vefat eden kadının kız kardeşini nikâhlasa caiz olur.

Hür dört hanımı olan kişinin birini boşayıp iddeti içinde beşinciyi nikâhlaması caiz değildir.

Yanlış ve kötü tercihi ile meşhur olan kişinin küçük kızını dengi olmayana nikâhlaması caiz değildir.

Bir kaç kadın ile bir odada bulunan kıza erkek "benimle evlenmeyi kabul ettin mi ?" deyip birisi "Ettim" dese, ancak şahidler söyleyenin kim olduğunu bilmeseler, nikah gerçekleşmiş olmaz.

Cinsel ilişkide bulunduğu kadının diğer kocadan olan oğlunun kızıyla evlenmek caiz değildir.

Zina ettiği kadının emzirdiği süt kızıyla evlenmek caiz değildir.

Uzun fasıla ile değişik zamanlarda kadının emzirdiği kız ve erkeğin birbirleriyle evlenmesi helâl değildir.

Livata (Allah'a sığınırız) (yani erkeği iğfal edenin) edenin, livata ettiği kişinin kızıyla evlenmesi caizdir.

Küçük kızı, velisi olan amcasının, kendi oğluna nikâhlaması sahihdir.

Koca, kayınvalidesinin annesine şehvetle, dokunsa veya onu öpse karısı kendisine haram olur.

Kocanın karısından olan oğlunun, diğer karısının diğer kocadan olan kızıyla evlenmesi caizdir.

Süt kardeşinin kızıyla evlenmek caiz değildir.

Babanın, vefat eden oğlunun karısı ile evlenmesi caiz değildir.

Babanın, vefat eden üvey oğlunun karısı ile evlenmesi caizdir.

Kadının son kocasından olan kızı, daha önceki diğer kocasının diğer karısından olan oğluna haram olmaz.

Küçük kızın annesinden izinsiz olarak, babaannesi küçük kızı evlendirecek olsa nikâh, annesinin iznine bağlıdır.

Boşamış olduğu kadının babaannesi ile evlenmek caiz değildir.

Babaları aynı olan kız kardeşinin oğlunun kızını nikâhlamak caiz değildir.

Baba, evlilik çağındaki oğlunun izni olmaksızın herhangi bir kızı ona nikahlasa, ogul duruma vakıf olup red etse, nikâh akdi bâtıl olur.

Boşamış olduğu kadının annesi ile evlenmek caiz değildir.

Anne ve Babası aynı olan kız kardeşinin oğlunun kızını nikâhlamak haramdır.

Bulûg çağındaki bakire kız kendini dengi olan erkeğe noksan mehr-i misil (akranlarının mehri) ile evlendirecek olsa, velileri kızın kocasına "Ya mehrini tamamla veya sizi ayırıriz" demeye selahiyetleri vardır.

Zina ettiği kadınla evlenmek caizdir.

Kafirin, kendi müslüman kızını evlendirme konusunda velilik hakkıyoktur.

Küçük kızın velisine "Bu kızı filân adama verelim ne dersin?" denildiğinde, "Siz bilirsiniz" dese bu söz rıza olmaz.

Zimmî olan kişi müslüman olup, hanımı Islâma girmese kocasından boş olmaz.

Zinadan çocuk doğurmus olan kadını, çocuk emzirmek için kiralamakta bir sakınca yoktur.

Ahiret annesi edindigi kadın ile evlenmek caizdir.

Müslüman olan baba bulûg çağındaki kafir kızını "Islam'a gel" diye zorlayamaz.

Alacağı kıza "Kız kardeşim ol" dedikten sonra onunla evlenecek olsa caizdir.

Baba küçük oğlunu evlendirecek olsa çocuk bulûg çağına geldiği zaman tercih hakkını kullanarak nikâhı feshettiremez.

Müslüman adamın, mecûsi kadınla evlenmesi caiz değildir.

Oğlunun süt annesi ile evlenmek caizdir.

Annesinin, anne-baba bir kız kardeşinin kızını nikâhlamak caizdir.

Küçük erkeğin anne annesi onu evlendirecek olsa, bulûg çağına geldiği zaman nikâhı feshettirebilir.

Koca hanımının büyümüş süt kızına şehvetle dokunsa hanımı kendisine haram olur.

Annesinin üvey annesi ile evlenmek caiz değildir.

Birisinin veliliği ile evlendirilen küçük kız baliğ oldukda nikâhı bilmeyip, bir zaman geçip nikâhı öğrenecek olsa tercih hakkını kullanarak kocasının huzurunda şer'i hâkime nikâhı feshettirebilir.

Süt Babasının boşamış olduğu kadını nikâhlamak caiz değildir.

Ölen abisinin hanımını nikâhlamak caizdir.

Kocanınkayın validesi "sen beni şehvetle öptün" diye damadı aleyhine iddiada bulunup damad inkar etse, kayın valide de davasını ispat edemezse kadın kocasına haram olmaz.

Mümeyyiz (doğruyu yanlıştan ayırabilen) olan küçük kız velisinin izni olmaksızın evlenecek olsa bu nikâh sahih değildîr.

Karısının süt annesini nikâhlamak caiz değildir.

Mümeyyiz olan küçük erkek velisinin izni olmaksızın kızı nikâhlasa, akit geçersizdir.

Aralarında nikah mevcut iken kadın "mehr-i müeccel (tehirli mehir)imi şimdi ver" diye kocasını zorlayamaz.

Oğlunun hanımının diğer kocadan olan kızını nikâhlamak caiz olur.

Kadın memesini küçük çocuğun ağzına koysa fakat emip emmediğini anlayamasa sütten dolayı haramlılık gerçekleşemez.

Boşama veya ölümle ödenmesi gerekli olan mehirin tecili sahih değildir.

Annesinin veliliğiyle evlendirilen küçük kız bulûg çağından önce vefat edecek olsa kocası varis (mirasçı) olur.

Annesinin anne-baba bir olan halası ile evlenmek caiz değildir.

Kadının diğer kocadan olan oğlunu, son kocasının diğer kadından olan kızıyla evlendirmek caizdir.

Süt kız kardeşleri nikâhı altına almak caiz değildir.

Kadının ağzından küfür kelimesi çıkıp, imanını yeniler, fakat nikahını yenilemeden kocası vefat edecek olsa kadın kocasına varis olamaz.

Mehr-i misli (akranlarının merhi)'yle dengi olanla evlenen bulûg çağındaki kızın nikâhını velisi feshettiremez.

Koca karısıyla, karısının anne-baba bir kardeşinin kızını nikahı altında bulunduramaz.

Dengi olmayanla evlenen büyük kızı çocuğu olmadan velisi ayırabilir.

Iki kadının karşılaştıkları veya ayrılacakları zaman birbirlerini şehvetle öpmeleri tahrimen mekruhtur.

Bakire olmak üzere alınmış fakat dul çıkmış kadın boşansa, nikah akdinde belirlenen mehir (mehr-i müsemma) gerekli olur.

Baba, bulûg çağında olan deli kızını evlendirecek olsa akit sahih olur.

Koca ric'î olarak boşadığı hanımını iddet süresi içinde mehir belirleyerek nikâhlasa bu mehir vacib olmaz. (Ric'î Boşama: Hanımla cinsel ilişkide bulunduktan sonra yapılan açıkça veya işaretle üç adedine veya bir karşılığa binaen olmayan, bain boşamaya benzer bir boşama özelliğiyle belirlenmiş veya ona benzetilmiş olmayan boşamadır.)

Karı-koca bir arada bulunup, cinsel ilişkide bulunmaya bir engel yok iken, ilişkide bulunulmadan boşanılan kadın için mehrin tamamı gerekli olur.

Nikâh akdinde belirlenen mehrin miktarında ihtilaf olunsa ancak kadın miktarı ispat etse mehrin tamamını alabilir.

Her iki tarafın delilleri mevcut olmakla beraber mehrin miktarında ihtilaf olunup, mehr-i misil kocasının dediğine müsait olsa, kadının delili daha geçerlidir.

Nikâh aralarında mevcut iken, başka bir mehirle nikâh yenilenecek olsa ikinci mehir gerekli olmaz.

Küçük kız, bir başka küçük kızın tenasül uzvuna değnek sokup bekâretini izale etse (bozsa) mehr-i misil (akranlarının mehri) gerekli olur.

Koca, karısı üzerine nikâhla bir arada bulundurulması haram olan bir kadını alıp cinsel ilişkiden önce ayrılacak olsalar mehir gerekli olmaz.

Koca, cinsel ilişkide bulunduğu kadını baskı yaparak boşayacak olsa nikâh akdinde belirlenen mehri kadına vermesi gerekli olur.

Sekizsaatlik mesafede yakın velisi bulunan küçük kızı, uzak velisi izinsiz evlendirecek olsa nikâh akdi geçerli olmaz.

Koca vefat edip hanımı ile varislerin mehir miktarında ihtilaf (münakaşa) edecek olsa, hanım iddiasini ispatlayamaz, ancak vârisler delil getirseler kabul edilir.

Zengin adam, rızasıyla evlendiği dul kadının nafaka ve giyimini temin ettiği halde kadın; "Devamlı içiyorsun, ben sana denk olamam" diyemez.

Erkek, kendine haram olduğunu bildiği halde kadını (veya kızı) mehir belirleyerek nikâhlayıp cinsel ilişkide bulunsa erkeğe ta'zir cezası verilmekle birlikte akitle belirlenen mehir ile akranlara verilen mehirin en azı gerekli olur. (Ta'zîr: Hakkında muayyen bir ceza bir şer'i had mevcud olmayan suçlardan dolayı tertip ve tatbik edilen terbiye ve cezadan ibarettir.)

Vefat eden kadının kocasının zimmetinde bulunan mehri terekesine (miras bıraktığı mallara) katılarak varislerine taksim olunur.

Bain olarak boşadığı kadını iddet süresi içinde mehir belirleyerek nikahlayan ve cinsel ilişkiden önce boşayan kocanın belirlenen mehri vermesi gereklidır.

Koca, karısının çocukları ve anne-babalarından başka yakınlarını senede bir kereden fazla evine gelmelerini yasaklayabilir. (Yasaklıyamiyacağına dair fetva da vardır.)

Kadın, kocası vefat ettikten sonra dengiyle evlenecek olsa büyük oğlu zifaf gecesi annesinin evini taslasa oğluna ta'zir cezası verilir.

Vefat eden müslüman kocanınhiristiyan karısı, nikah akdinde belirlenen mehri kocasının miras bıraktığı maldan alabilir.

Erkek yabancı bir kadını uyutup bekâretini izale etse (bozsa) erkeğe ta'zir cezası ile, kadına mehr'i misil vermesi gerekir.

Kocâ kadını nikâhladığı yerde "Evim yandı, kiralar yüksek" deyip kadını yolculuk mesafesinden uzak (90 km.den fazla) bir yere götüremez.

Koca, küçük kızı nikâhlar bilâhere, velisi duruma vakıf olur, kabul etmeyip red etse, daha sonra koca küçük kızın annesiyle evlense, caizdir.

Cinsel ilişkide bulunmadan boşamış olduğu kadının annesiyle evlenmek caiz değildir.

Küçük kızın yakın velisi mevcut iken, uzak velisinin akdettiği nikâh geçerli değildir.

Kocanın ihtiyaçlarını görmeye elverişli olmayan küçük kızın Babası, kızını kocasına teslim etmeden peşin mehri isteyebilir, alabilir.

Baba küçük kızını, başka bir adamın küçük oğlu ile evlendirdikten sonra koca vefat edecek olsa kadın,' mehir ve miras hakkını alabilir'. ‚

Kadını, evinden dışarı çıkarmamak şartıyla mehr-i mislinden daha az bir bab ile nikâhladıktan sonra, koca karısını o beldede bulunan evine götürmek istese kadın belirlenen şarta binaen itiraz edemez.

Cinsel ilişki ve halvette (beraberce yalnız kalma) buluninadan önce vefat eden karısının diğer kocadan olan kızını nikâhlamak caizdir.

"Alıp alacağım boş olsun" diyen kişi bilâhere evlenip, kadınla cinsi münasebette bulunsa, karısı, boş olup mehr-i misil ile nikah akdinde belirlenen mehrin yarısını almaya hakkı vardır.

Küçük kızı nikâhlayan, kızın peşin mehrini Babasına vermeden kızı alamaz.

Cinsel ilişki ve şehvetle dokunma bulunmayan fasit nikah da, hürmet-i müsahere (akrabalıktan kaynaklanan haramlık) gerçekleşmiş olmaz. (Sahih nikahda gerçekleşir). (Fasid Nikâh: Sihhat şartlarını bulundurmayan nikâhdir. Sahidsiz kiyılan nikâh gibi.)

Nikâhlamış olduğu kadını, kocanınyakınlarından birisinin kocadan izinsiz olarak onu başka bir beldeye götürmesi caiz değildir.

Fasid nikâhda cinsel ilişkide bulunmadan önce ayrılan kadın mehir alamaz. Cinsel ilişkiden sonra ayrılacak olsa akitte belirlenen mehir ile akranlarının aldığımehir değerinden daha az bir miktar alabilir.

Iki hanımı olan kocanın, hanımları arasında adalet ve eşitliği sağlaması vacibtir.

Kocanın, ortalıkdan kaybolup uzun süre başkası ile zina etmiş olan karısının geri gelip onunla izdivaçta bulunması caizdir. (Fetevây-i Abdürrahim)

Erkek nikâhlayacağı kadına nişan olmak üzere bir takım eşya verip, eşya kadının elinde mevcut iken erkek evlenmekten vazgeçecek olsa eşyayı geri alâbilir.

Kadının başka bir beldede bulunan kocasının mürted olduğunu (Dinden çıktığını) adaletli bir kişi haber verip kadın da inanacak olsa, iddeti bittikten sonra başkasıyla evlenebilir.

Erkeğin nişanlısına verdiği nişan kaybolup nişanlısı da vefat edecek olsa kadının terekesinden masraflarını alamaz.

Koca "Kayınvalidemizle zina ettim" diye ikrarda bulunsa hanımı kendisine haram olur.

Koca "Zina ettim" diye ikrar ettiği kadının annebaba bir kardeşinin kızıyla evlenebilir.

Koca karısının sarmısak yemesini yasaklayabilir.

Koca "Ben karımın kız kardeşi ile zina ettim" diye ikrarda bulunsa karısı bain olarak boş olmaz.

Koca, karısını annesi yanında bırakıp bir beldeye gittikten sonra kadın kendi annesinin evine gitse kocanınannesi, kadını "Benim yanima gel" diye zorlayamaz.

Şehvetle dokunduğu kadının kızını nikâhlamak caiz değildir.

Cinsel münasebette bulunamayan hasta hanımını halvetten sonra boşayacak olsa kadın nikâh akdinde belirlenen mehrin yarısını alır.

Erkek; ince don üzerinden ayağını yabancı kadının ayağına sürüp harareti hissettikten sonra erkeklik uzvu harekete geçeçek olsa hürmet-i musahare gerçekleşmiş olur.

Hasta olan kadının doktor ücreti kendi üzerine gereklidır.

Alım olan zatın kızına, cahil kişi denk olmaz.

Kadın kocasının diğer karısından olan oğlu uyurken şehvetle erkeklik uzvuna dokunacak olsa kadın kocasına haram olur.

Karı koca oturdukları evi boşandıktan sonra herbiri "benimdir" diye dava etseler, kadının delil getirmesi gerekir, aksi halde söz erkeğindir.

Baba, oğlunun hanımını şehvetle öpse bu kadın kocasına haram olur. (Fetevay-i Abdürrahim)

Neseben kardeşinin süt kız kardeşini nikâhlamak caizdir.

Kadın "Kocamın diğer karısından olan oğlunu şehvetle öptüm" deyip koca inkâr etse sırf kadının bu iddiasina bakılarak kocasından ayrılamaz.

Koca, karısını iyi komşular arasında diledigi yerde iskân ettirebilir.

Kız annesinin kıydırdığı nikâhı, bulûg çağına geldiği zaman şer'i hakime feshettirebilir.

Süt oğlunun cinsel ilişkide bulunup boşamış olduğu kadını nikâhlamak caiz değildir.

Anne-baba bir olan kız kardeşinin oğlunun kızını nikâhlamak caiz değildir.

Kız, halasının kıydırdığı nikâhı bulûg çağına gelince feshettirip. başkasıyla evlenebilir.

Kız kardeşinin emzirdiği kız ile evlenmek caiz değildir.

Halasının veya teyzesinin kızıyla evlenmek caizdir.

Süt kızkardeşlerinin, birinin kızıyle diğerinin kız kardeşini nikâhı altına almak caizdir.

Annesinin üvey annesini nikâhlamak caizdir.

Nikâh, mehir belirlenmeksizin kıyıldıktan sonra rızalaşma olmaksızın karıkocadan biri vefat etse veya halvetten sonra boşanacak olsalar kadın mehr-i misil (emsallerinin mehri kadar) alabilir.

Annesinin emzirmiş olduğu erkek çocuğun neseben kız kardeşini nikâhlamak caizdir.

Kadının, kocasından olan kızını, diğer kocasının diğer karısından olan oğluna nikâhlaması caizdir.

Neseben kız kardeşini emziren halasının kızının kızını nikâhlamak caiz olur.

Hanımının kız kardeşinin kızını hanımı ile beraber nikah altına almak caiz değildir.

En az mehir on dirhemdir. (Bir dirhem yaklaşık üç gramdir)

Hanımının vefat eden Babasının diğer karısıyle hanımını nikâhı altına almak caizdir.

Hanımının Babasının kız kardeşinin kızını hanımı ile nikâhı altına almak caizdir.

Nikâh mevcut iken karı-koca rıza ile mehiri artırsalar ilâve ettikleri miktar gerekli olup kadın bunu da isteyebilir.

Karısı ile, kayınpederinin anne-baba bir kız kardeşini beraberce nikâhı altına almak caiz değildir.

Ev, bahçe, eşya mehr-i muaccel (peşin mehir) olarak nikâh kıyılsa bunları kadına vermek gerekli olur.

Hanımı ile onun erkek kardeşi veya kız kardeşinin kızını beraberce nikâhı altına almak caiz değildir.

Nikâhlamış olduğu kadın, daha önceki karısının süt annesi olsa derhal kadın kocasından ayrılır.

Cinsi münsebetten ve halvetten önce boşama olursa, kadın belirlenmiş olan peşin mehrin yarısını alabilir.

Cima organı kapalı olup cinsel ilişkide bulunmak mümkün olmayan kadınla evlenip, halvetten sonra boşayacak olsa mehrin yarısını kadına vermek gereklidır.

Cinsi münasebetten acız olan, karısını boşayacak olsa kadın mehrin tamamını alabilir.

Müslüman çocuğu süt emmek için hiristiyan kadına vermekte bir sakınca yoktur. (Behçet'ül-Fetâvâ)

Kadın kendine verilmesi gereken peşin mehri tastamam almadıkça kendini kocasına teslim etmeyebilir.

Kadın kocasıyla yolculuk mesafesinden uzak bir yere kendi rızasıyle gidecek olsa akrabası engel olamaz.

Koca karısını zorla, yolculuk mesafesinden uzak bir yere götürse, kadın durmayıp bir mahremi (kendine nikâhı düşmeyen) ile beldesine dönebilir.

Koca karısını, annesi ve Babası ile beraber bir evde iskân ettirse kadın "Beni kapısı başka olan bir evde iskân ettir" diyebilir.

Kadın ortağı (kumaşı) ile birlikte bir evde durmak istemiyebilir. Ancak evin kapısı ve istifade edilen bölümleri başka olursa böyle bir istekte bulunamaz.

Cinsi münasebetten aciz olan bir adamın boşadığı kadının iddet beklemesi gereklidır.

Koca. karısının her Cûma günü anne ve Babasıyla bir kere görüşmesine engel olamaz. Fakat her gün görüşmesini ve geceleri onların yanında kalmasını engelleyebilir.

Kabristanlığı ziyaret etmek isteyen kadına kocası engel olabilir.

Kadın kocasını "Çocuk doğumiadım, beni boşa" diye zorlayamaz.

Karı-koca sakın oldukları evin erkek ve kadınlar için elverişli olan eşyalarında münakaşa edip davalarını ispat için ellerinde delil bulunmasa kocanınsözü dinlenir.

Karı-kocanınsakın oldukları evin kadın ve erkek için elverişli olan eşyalarında koca vefat ettikten sonra kocanın varisleri, karısı ile münakaşa edip delilleri bulunmasa, kadının sözü dinlenir.

Koca vefat ettiği zaman. kadınlara mahsus eşyada ölen kocanın karısı yemini ile birlikte tasdîk olunur. Erkeklere mahsus eşyada ise kadının delille ispatta bulunması gereklidır.

Koca evine getirdiği yapagiyi karısına "Bundan bez ve kilim yap, beraber kullanırız" deyip kadın bez ve kilim yaptıktan sonra vefat edecek olsa, koca varislere malın piyasa değerini verip o bez ve kilimi kendi zimmetine geçirebilir.

Kadın nikahın fasit, koca sahih olduğunu iddia etse söz kocanındir.

Kadın, kızı ile başka bir erkek çocuğu emzirecek olsa, kadının diğer kızı emen erkek çocuğa haram olur.

Süt annenin oğlunun veya kızının kızını nikâhlamak caiz değildir.

Kadın, ortağının (kumaşının) kendi kocasından olan oğlunu emzirse, ortağın diğer kocadan olan oğlu emziren kadının kızını nikâhlayabilir.

Kadının emzirdiği kızının kızını kadının diğer kızının oğlu nikâhlayamaz.

Cinsel ilişkide bulunmayıp boşadığı karısının süt annesini nikâhlamak caiz değildir.

Anne-babaları bir olan kız kardeşinin kızını emziren kadının kızını nikâhlâmak caizdir.

Süt annesinin neseben kız kardeşini nikâhlamak caiz değildir. ·

Oğlunun süt annesinin kızını nikâhlamak caizdir.

Koca, karısı ile karısının süt kardeşinin kızını nikahı altında cemedemez.

Kadının peşin mehri olan eşya verildikten sonra cinsi münasebet ve halvetten önce koca vefat etse varisleri eşyayı mirasa iddia edemezler.

Neseben kız kardeşinin süt kızını nikâhlamak caiz değildir.

Nikâh akdinde peşin mehir konu edilip cins ve miktarı belirlenmese kadın mehr-i misil (akranlarının aldığımiktarı) alır.

Kadın oğlu ile diğer şahsın kızını emzirdığını haber verip adalet sahibi ise oğluna o kızı nikahlaması caiz değildir.

Erkek ve kız evlenmeyi kasdedip yabancı bir kadın "Bunlar birbirinin süt kardeşidir" diye ihbarda bulunsa bu kadın adıl olmayıp, erkek ve.kız bu kadını yalanlasalar erkek bu kızı nikâhlayabilir.

Süt konusunda iki kadın şahitlik yapsa süt gerçekleşmiş olmaz.

Koca karısının üzerine başka bir kadını nikâhlayıp karısı "Ben onu süt süresinde emzirmiştim" dese süt sabit olmaz.

Evlendikten sonra hanımlarının süt kardeş oldukları ortaya çıkacak olursa araları ayrılır.

Koca ve kadın halvette bulunup koca bağlı olmakla cinsel ilişki meydana gelmediğinden boşanacak olursalar kadın tam mehir alır.

Veliden başkasının gerçekleştirdigi nikahı cinsel ilişkiden sonra veli feshedecek olursa kadın akitte belirlenen mehrin tamamını alır.

Kadın "Beni boşarsan mehrimi sana hibe ettim" deyip koca da boşayacak olursa, kadın yine mehrini alabilir.

Üzerine akit yapılan para cinsi değer kaybetse, akit yapıldığı gündeki kıymetin verilmesi gereklidır.

Hangi tür para cinsi üzerine mehir konuşulursa o cinsten kadına ödeme yapılır.

Erkek nişanlısına gönderdiği eşyayı geri alacak olsa, kadın da gönderdiği eşyayı -mevcut ise- geri alabilir.

Vefat eden kadının varisleri kadının mehrinde ziyade olduğu davasını ispat etseler, iddia ettikleri mehri alabilirler.

Karı-koca, mehirin miktarında münakaşa edip ispatta bulunsalar mehr-i misil hangisinin davasına uygun ise onun delili daha kuvvetli görülür.

Kayınbaba "Gelinime gönderdiğim eşya peşin mehir ve ariyet geçici süre istifadelenmek için idi" diye davada bulunsa, peşin mehir olma delili kuvvetli görülür.

Koca peşin mehrini ödediği hanımını yolculuk mesafesinden (90 km'den) uzak bir yere götüremez. (Yani kadın istemese götüremez)

Karısının evinde evlenen cinsel ilişkide bulunan ve peşin mehrini veren koca karısını aynı beldedeki kendi evine nakledebilir.

Kocanınpeşin mehrini vermiş olduğu kadın yolculuk mesafesinden uzak bir beldeye kaçıp, başkasıyla evlenecek olsa, kocanıno beldeye gidip karısını ayırarak kendi beldesine getirmesi caizdir.

Koca, karısının anne ve Babası kendi evine geldikçe, karısını şeriat disi işleri isletmek veya bozguncu kişiler olduklarından bozgunculuk yapacak olursalar bunların ziyaretini yasaklayabilir.

Kocasından izinsiz sokaklarda gezen kadını kocası dövecek olsa kocaya bir şey gerekmeyip, kadına ta'zir cezası verilip ve yasak konulur. (Fetevây-i Âbdürrahim).

Koca karısını "Yemek pisireceksin" diye zorlayamaz. (Fetevây-i Abdürrahim)


NİŞAN, NİŞANLANMA

Evlenme isteği üzerine verilen söz ile yapılan akit ve merasimler.

Nişan merasimi nikah sayılmaz. Evlenecek kadınla erkeğin birbirini daha iyi tanımaları, eksiklerin tamamlanması, öğrenim ve askerlik gibi bir kısım engellerin aşılması, resmî bazı formalitelerin tamamlanması, belli bir zaman tahsisini gerekli kılar. Yani söz kesilir kesilmez, hemen nikâh akdi yapmak çoğu zaman mümkün olmaz. İşte, sözle nikâh arasında geçen bu döneme "sözlülük veya nişanlılık" denir. Arapçada "hutbe" kelimesiyle ifade edilen bu müessese, sözlükte; kız istemek, söz vermek, söz kesmek ve nişanlanmak anlamlarına gelir.

İslâm'da, ömür boyu beraber yaşayacak olan eşlerin, evliliğe karar vermeden önce gereken tedbirleri alması, iyi düşünmesi gerekmiş ve bunun için de evleneceklerin görüşmesi âdet hâline gelmiştir. Ancak nişanlıların nikâhtan önce birbirlerine haram olduklarından dolayı görüşüp konuşmaları, beraber gezmeleri veya sohbet etmeleri caiz değildir.

Evlenecek eşlerin daha önceden birbirlerini görmeleri mümkün ve caizdir. Bakılacak yerler ellerle, yüz ve ayaklardır. Muğîre (r.a) bir kadınla evlenmek istemiş, Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine: "O kadına bak, çünkü bakmak yıldızınızın barışması için daha uygundur" buyurmuştur (Tirmizî, Nikâh, 5). Yine Allah'ın Elçisi, Ensar kadınlarından biriyle evlenmek isteyen bir sahâbiye; "Git ve ona bak, zira Ensar kadınlarının gözlerinde bazı göz kusurları bulunabilir" (Müslim, Mesâi)

İslâm dini dünürcülük safhası ile ilgili bazı düzenleyici hükümler getirmiştir. Bu yüzden, kadın, dünürcülere müsbet cevap vermiş, söz kesilmiş, nişan yapılmışsa, artık bu kadına bir başka erkek dünür gönderemez. Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünürlük göndermesin. Ta dünür gönderen ondan önce vazgeçinceye yahut kendisine izin verinceye kadar" (Buhârî, Nikâh, 45). Teklif kadın tarafından reddedilmişse, bu takdirde ikinci bir isteme caizdir. İlk teklif sahibi, ikincisine izin vermişse, bu takdirde ikinci teklif serbesttir.

İslâm hukuku, nişanlıları evlenmeye mecbur etmemiştir. Ancak meşrû bir sebep olmaksızın nişanı bozmak mekruh veya haram sayılmıştır. Nişanın bozulması halinde, daha önce mehir verilmiş ise, bunun iâdesi gerekir. Nişanlıların birbirlerine verdikleri hediyelere gelince... Bu konuda hîbeden dönme hükümleri uygulanarak, bunlar mevcutsa aynen iade edilir. Kullanılmış ve artık mevcut değilse birşey gerekmez. Şâfiîlere göre, hediyeler duruyorsa aynen, kullanılmış ve yokolmuşsa bedeli bakımından iade edilirler. Mâlikîlere göre ise, nişanlanma ve evlenme örf ve âdetin çok rol oynadığı bir saha olduğu için, hediyeler konusunda o beldenin örfüne uyulur. Örf kaidesi yoksa ve nişanı erkek bozmuş olursa, kadın verilen hediyeleri iâde etmek zorunda değildir.


 

NORMAL ŞEKILDE ÇOCUK SAHİBİ OLMAYAN KARI-KOCANIN KENDİLERİ ARASINDA TÜP BEBEK UYGULAMASI CAİZ MİDİR?

Çocuk sahibi olmayan karı-kocanın kendi menilerini ilmi bir metod ile meczettirip tüp bebek usulünü uygulamak hususu yeni bir mesele olduğundan, hiçbir Fıkıh kitabı onu dile getirmemştir. Ama Fıkıh kitaplarından hükmü anlaşılıyor. Mesela: Hatib Şirbini şöyle diyor: "Bir kadın ihtilam olmuş kocasının menisini alıp tenasül organına yerleştirmek suretiyle hamile olursa, doğan çocuk kendilerine aittir ve kadın yaptığı işte günahkar değildir (Muğnil-Muhtaç).


NÜŞÛZ(KADININ KOCASINA İTAAT ETMEMESİ)

Geçimsizlik çıkarma; serkeşlik yapma; kocaya karşı itaatsizlik etme; Kadının kocasına karşı buğz edip asî olması anlamında bir İslam hukuk terimi. Arapça bir mastar olup, itaatsiz kadına "naşize" denir.

Evlilikte eşlerin karşılıklı uyum içinde olması gerekir. Ayet ve Hadislerde karşılıklı hak ve görevler belirlenmiştir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur: Erkeklerin kadınlar üzerinde meşru hakları gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler onlar üzerinde daha üstün bir dereceye sahiptirler" (el-Bakara, 2/228). Şu ayette, eşler arasında iyi geçim istenir:

"Onlarla iyi geçinir, eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de, Allah Onda bir çok hayır takdir etmiş olur" (en-Nisâ, 4/19).

Kadın peşin konuşulan mehrini alıp, kocası onun nafakasını sağladığı sürece, kocasının meşru emirlerine uymak zorundadır. Ancak bu itaat kadının, kocasının her türlü emrine uyacağı anlamına gelmez. Kadına, ahlâk ve âdâba aykırı veya İslam'ın kendisine tanıdığı hakları ihlâl edici emirler verilirse, onun itaat borcu, ortadan kalkar. Hz. Peygamber (s.a.s);

"Allah'a isyan söz konusu olan yerde kula itaat yoktur" (Buharî, Ahkâm, 4; Müslim, İmâre, 39) buyurmuştur. Ay hâli olmadığı zaman, kocasının cinsel isteklerine boyun eğmesi de bu itaatın kapsamına girer" (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, II, 334; el-Cassâs, Ahkâmül-Kur'ân, thk. Muhammed es-Sâdık, Dârul-Mushaf, Kahire t.y., II, 68 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid Mısır t.y., II, 46 vd.; el-Fetâvâl-Hindiyye, Mısır 1310/1892, I, 556 vd.).

Kadının kocasına karşı itaatsizliği halinde izlenecek yol Kur'an-ı Kerim'de şöyle belirlenir. "Şerlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; önce onlara öğüt verin, vazgeçmezlerse, yataklarında yalnız bırakın; yine yarar sağlamazsa hafifçe dövün " (en-Nisâ, 4/34). Bu ayet kocaya, karısını te'dip hakkı vermektedir. Kocasının meşru isteklerine uymayan ve itaat dışına çıkan kadına kocası önce;

1. İhtar eder, öğüt verir, onu ikna etmeye çalışır, bundan bir sonuç alınamazsa.

2. Kadını yatağında, yani odasında yalnız bırakır. Bu da yarar sağlamazsa,

3. Koca karısını bir çeşit disiplin cezası olarak te'dib edebilecektir. Ancak koca, karısını bedenini iz bırakmayacak şekilde te'dib edebilir.

Kocasının karısını te'dib hakkı yalnız İslâm'a özgü bir hak değildir. Klâsik kilise hukuku, haklı bir sebep olunca kocanın karısını hafifçe dövebileceğini kabul etmiştir. 12 ve 13. yüzyıllarda Fransa'da koca, karısını yaralamamak şartıyla dövebilirdi. 18 Ağustos 1882 tarihli kanundan önce İngiltere'de de kocanın, karısını te'dib hakkı vardı.

Koca, karısına söz ve fiille güzel muamele etmeye, kadın da ona karşı aynı şekilde davranmaya mecburdur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım " (İbn Mâce, Nikâh, 50; Dârimi; Nikah, 55). Eşlerin birbirine iyi muamelesi müstehaptır. (el-Kâsânî, a.g.e., II, 334). Karısının rızası olmadan kocasının çocuk yapmamak için korunması mekruhtur. Çünkü kadının, çocuk üzerinde hakkı vardır. Burada azlin mekruh oluşu Ebû Hanife'ye göre çocuğu koruma, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre şehvette eksiklik meydana getirdiği içindir (el-Kasânî, II, 334, 335).

Kadına iyi muamelenin kapsamına, hakkı olanı geciktirmeden vermek girer. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür" (Buhârî, Havâle, I,II, İstikrâz, 12; Müslim, Müsâkat, 33; Ebû Dâvud, Buyû, 10; Tirmizî, Buyû, 68; Nesâî, Büyü',100,101; İbn Mâce, Sadakât, 8). Yine iki eşi rızaları olmadıkça bir meskende toplamamak gerekir. Çünkü bu, aralarında düşmanlığa ve rekabete sebep olur. Yine bir eşle, diğer eşin yanında cinsel ilişkide bulunmak da ona karşı saygısızlık ve kötü muamele anlamına gelir.

Eşlerin birbirinin cinsel yönlerinden yararlanma hakları vardır. Eşlerin birbirinden cinsel birleşme isteme hakları vardır. Hanefi ve Şâfiilere göre kocanın evlilik süresinde karısı ile bir defa cinsel birleşmede bulunmuş olması, hukuken yeterli sayılır. Evlilik kocanın iktidarsızlığı nedeniyle amacına ulaşamamışsa kadının evliliği feshettirme hakkı vardır. Birden çok cinsel birleşme ise evliliğin devamını sağlaması bakımından gerekli görülmüştür.

Şâfiîlere göre, bir defa cinsel birleşme vacib olur. Çünkü bu kocanın hakkıdır. Bundan sonrası, kiralanan evi oturmadan kendi haline bırakmak gibi, kadını da bırakmak caiz olur. Çünkü cinsel birleşmeye davet eden şehvet ve muhabbettir. Bunu ise vacib kılmak mümkün olmaz. Ancak kadını cinsel konuda başı boş bırakmamak müstehap olur: Hz. Peygamber (s.a.s), Abdullah b. Amr b. Âs (r.a)'a şöyle buyurdu: "Sen gündüzleri oruç mu tutuyorsun?” ; Evet dedim ". "Geceleri ibadetle mi geçirirsin?", Evet dedim ". Bana gelince; oruç tutarım, tutmadığım da olur. Namaz kılarım, uyurum da. Kadınlarla cinsel temasta da bulunurum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir" (Buhârî, Nikâh,I; Müslim, Nikâh, V; Nesâî, Nikâh, IV; Dârimi, Nikâh, III; Ahmed b. Hanbel, II, 158). Çünkü kadın bu konuda başı boş bırakılırsa fitne ve fesada yol açmasından korkulur (ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmi ve Edilletüh Dımaşk, 1405/1958, VII, 105, 106).

Hanbelilere göre, kocanın karısı ile özür bulunmadıkça en az dört ayda bir defa cinsel temasta bulunması gerekir. Çünkü "ilâ" yemini için belirlenen süre bu kadardır (bk. el-Bakara, 2/226-227). Diğer yandan eşlerin birbirinin cinsel yönlerinden yararlanması karşılıklı haktır. Nikâh eşlerin maslahatı için meşru kılınmıştır. Şehvetin teskin edilmesi de bu maslahata girer. Cinsel birleşme olmaksızın özürsüz dört aydan fazla bir süre geçerse, eşlerin isteği üzerine araları ayrılabilir. Burada "İlâ"ya kıyas yapılmıştır (bk. el-Buhûtî, Keşşâful-Kınâ', Matbaatül- Muhammediyye, V, 214; ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 106, 107).

Eşler arasında geçimsizlik uzar ve yukarıdaki ayette belirlenen tedbirlerden bir sonuç alınmazsa, bir sonraki ayette "hakeme başvurma" yöntemi öngörülür. Eğer karı ile kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, o zaman kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarındaki dargınlık yerine geçime, onları uyuşmaya muvaffak eder" (en-Nisâ, 4/35).

Bu ayette hitap, hâkimleredir. Koca geçimi sağlamaya muvaffak olamamışsa, eşlerden birinin hâkime başvurarak hakem tayinini istemek hakkı doğar. Hakemlerin hısımlardan seçilmesi daha uygundur. Çünkü tarafları tanır, geçimsizlik sebeplerini bilir ve ara bulması kolaylaşır.

Hakemlerin görevi yalnız arabuluculuk mudur? Yoksa boşama yetkileri var mıdır? Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel'e göre, eşler özel yetki vermedikçe hakemlerin boşama hakkı yoktur. Çünkü onlar vekil durumunda olup, verilen yetki dışına çıkamazlar. Ayette hakemlerin yetkisi ise "islâh" tan ibarettir. Ancak eşler hakemlere özel yetki vermişse bu takdirde boşamaları mümkündür.

Osmanlı Devleti uygulamasında hakem usulü ile boşama yayılmamıştır. Çünkü hâkimler başvuru halinde arabulucuk görevini kendileri yapıyorlardı. Bunun sonucunda hakem usulü, boşama değil arabuluculuk müessesesi olarak yaygınlaşmıştı (eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, II, 74; er-Remlî, Nihâyetül-Muhtâc, Mısır t.y., VI, 44). Hanefilerin bu görüşü, Hasan el-Basrî, Katâde ve Zeyd b. Eslem'den rivayet edilmiştir.

İmam Şâfiî'den bir görüşe göre, hakem yalnız arabulucudur ve vekil durumundadır. Başka bir görüşe göre ise hakem "hâkim" demektir. Bu yüzden tarafların rızası olmasa bile hakemler gerekli görürlerse boşamaya da karar verebilirler (es-Sâbûnî, Tefsiru Âyâtil-Ahkâm, Dımaşk 1397/1977, I, 472; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 398, 399).